İLK KARA LİSTE’NİN (1987-1996) DERİN NEDENLERİ -XI

Ο Παρατηρητής της πολυφωνίας

TARİHTEN BİR YAPRAK
 
 
1985 SEÇİMLERİ -Mehmet Müftüoğlu Şapçılı
 
 
Mehmet Müftüoğlu Şapçılı
 
Şapçılı agamla ilk kez Celal Bayar’da karşılaştım, 1959-60 öğretim yılı, ben ortaokul 1’de, o ise lise 3’teydi. Birkaç yıl sonra Selanikliler Grubunu oluşturacaklardan Hasan İmamoğlu ve Hikmet Cemiloğlu ile aynı sınıftaydı. 1964-77 yılları arasında Selanik Üniversitesinde ve oradaki yüksek okullarda okuyan azınlık öğrencileri olarak Selanik Grubundan 35 kişi geçtik. 1977’den sonra bir Yunan üniversitesinde azınlık mensubu bir öğrenci görmek için 20 yıl bekledik. Yorgo Papandreu tarafından 1996’da azınlık öğrencileri için %0,5’lik kontenjan kuralı getirilinceye kadar. Şapçılı ile Selanik’te 4 yıl birlikteliğimiz oldu. Özel nedenler yüzünden Batıtrakyalı grubun üyeleri birbirimize sıkı sıkıya bağlıydık. Bu süre içinde Şapçılı agamı da yakından tanıdım.
 
Onun tarifine dış görünüşünden başlayalım. Selanikliler Grubundan Sirkelili Mehmet Süleyman Bilge’nin gözlemidir. “İçimizde en biçimli yüze sahip olan Mehmet Şapçılı” diyordu, “diğerlerimiz biçim olarak sıradan kişileriz”.
 
Bütün Celalbayarlılar gibi o da Kemalist, laik ve Türkçü idi. Ama Müftüoğlu daha katı bir biçimde. Arap ülkelerinde tahsil görüp te Selanik Üniversitesine aktarma yapan ve gruba katılan üç isim vardı, Adem Bekiroğlu, Hüseyin Aga ve en son gelen, 1969’da, İsmail Rodoplu. Rodoplu, aramızda yalnız bir buçuk yıl kaldı, sonra tahsilini yarıda bırakıp gitti. Onlara, Yunan Yönetiminin yönlendirmesi ve desteği ile Arap ülkelerine tahsile gönderildikleri konusunda bir önyargı refakat ediyordu. Şapçılı bu yüzden ilk ayları Rodoplu’ya karşı soğuk ve dışlayıcı bir tavır sergiliyordu ve ikimiz arasında bu konuda bir tartışma da yaşanmıştı. Adem Bekiroğlu’nun şahsında bu önyargıyı aşmıştı, zaten ben onları 1967’de Selanik’te evdeş bulmuştum, ama Hüseyin Aga konusunda devam ettiriyordu. Yalnız o değil, Selanik’teki öbür ağabeylerimiz de. Bütün bunları anlatışımın nedeni, Mehmet Müftüoğlu’nun Konsoloslukla arasındaki ilk çatlaklık bu yüzden oldu, Aga sülalesi ve Agalara eşlik eden önyargı yüzünden, daha 1980’lerde. O çatlak kapanmadı, başka olaylarla daha da açıldı. Müftüoğlu’nun bir özelliği de alınganlığı idi. Koca Kapı’nın azınlık politikası da öteden beri büyük ölçüde akılsızca ve “ben emrediyorum, sen itirazsız uyacaksın” şeklinde idi, yalakalığı ve üçkağıtçılığı öne çıkaran, ve öyle olmaya da devam ediyor. Şapçılı, yalakalık ve rol yapacak yapıya sahip değildi. Azınlığa kaba müdahaleler başladıktan sonra Şapçılı Koca Kapı’yla nasıl olsa çatışacaktı, o veya bu nedenle. Benim de aynı ve daha başka nedenlerle, Azınlığa faşizm dayatılınca çatışmamın kaçınılmaz olduğu gibi.
 
“İlk çatlaklık” dediğim olayı, yeni vakıflar yasası ile ilgiliydi, orada da Koca Kapı’nın beceriksizce bir müdahalesi söz konusuydu, Azınlıkta ikilik yaratacak biçimde, çok eskiden anlatmıştım. Burada bir kez daha tekrar edersem lafı çok uzatacağım.
 
Bana kendi anlattıklarından çıkardığım sonuçları özetleyecek olursam: Milletvekili seçildikten sonra da Konsolosluğa ve genel olarak Koca Kapı’ya saygıda kusur etmedi, saygıda kusur etmemeye özen gösterdi, bu yönde birçok bahaneler araya girmişse de. Zaten Selanikliler Grubundan birisinin “saygısızlık etmesi”, eşyanın tabiatına aykırı idi. Ancak hep mesafeli davrandı. Zira Konsoloslukta “kimin eli kimin cebinde” belli değildi. Koca Kapı kim, Azınlık “Mafya” Takımı kim, kim kimden üstün, bu talimat kimden çıktı, Ankara’nın mı iradesi yoksa Takımın mı arzusu, bunlar her zaman belirgin şeyler değildi. Takım, Derin Devletin uzantısıydı, bunu anlayıncaya kadar akla karayı seçtik. Ve Takımın, Derin Devleti arkasına almış olarak, değil başkonsolosu takmadığı, bakanları takmadığı ve kararlarını iptal ettirdiği olaylara şahit olmuşumdur. Arkasındaki Derin Devlete güvenerek Sadık Ahmet’in başkonsolosu nasıl paçavraya çevirdiği olayı hatırlıyalım. Televizyonlardan Türk dışişlerine nasıl hakaretler yağdırdığını da. Hasan Hatipoğlu, İsmail Rodoplu, Mehmet Emin Aga, İbrahim Trakyalı ve diğerlerinin cirit attığı, bunlara en son  katılıp ta kendini Azınlığın diktatörü tayin edildiğini sanan “pır delisi” Sadık Ahmet, ve her yerden kalleşliğin sızdığı o günlerin koşullarında bu ortama Mehmet Müftüoğlu’nun ayak uydurmasını beklemek boşunaydı. Aynı dönemin İskeçe milletvekili Ahmet Faikoğlu, iki milletvekilinin beklenmedik bir uyumlu birlikteliği olduğunu da vurgulayalım, evet Faikoğlu taşıdığı işportacı tecrübesiyle, hiç zorlanmadan o ortama uyum sağlayıvermiş ve Takımın adamı oluvermiştir. Müftüoğlu’nun o şekilde manevra ve numara yapma kabiliyeti yoktu. Öte yandan benim arkamda Koca Kapı var, Ana Vatan’ın iradesini ben ifade ediyorum ve “Azınlık bizden soruluyor” diye bağıran Takım, Müftüoğlu’nun adaylığının daha ilk gününden itibaren ona saldırmaya ve çamur atmaya başlamamış ve bunu yasama dönemi sona erinceye dek devam ettirmemiş miydi? Hangi çatlağın kapanmasından söz ediyoruz? Çatlak hep büyüyedurmuştur, kopuşmaya varıncaya dek.
 
Mehmet Müftüoğlu, sosyalizasyonu en gelişmiş arkadaşlardan değildi, oldukça içine kapalı bir tipti. Bana da mesafeli gibi görünen Şapçılı agamla ilişkilerimi gözden geçirirken, şimdi, Selanikliler Grubundan azınlık davalarında kendisiyle en çok işbirliği ettiğim kişi olduğunu hayretle keşfediyorum. Oysa Selaniklilerden Şapçılı agamla bir Orhan Hacıibram, bir Mehmet Bilge ile olduğu gibi hiçbir zaman “dava arkadaşı” olmadık.
 
1- Yaka Direnişinde. Mehmet Müftüoğlu iki büyük kamulaştırma davasının avukatıydı, Sanayi Bölgesi ile Trakya Üniversitesi kampüsü kamulaştırmaları. Üniversite kamulaştırmasına karşı Yaka Direnişi başladığında, Müftüoğlu az önce ağır bir kalp ameliyatı geçirmiş olduğu için direnişe katılmadı. Eşekçili’deki halk meclisi toplantılarını yürütmek bana düşmüştü, ayrıca direnişin sözcülüğünü de üstlenmiştim. Bu işlerin altından kalkabilmek için kamulaştırmanın öyküsünü, geçirdiği safhaları, o güne kadar verilen kavgaları ve daha bir sürü ilgili ayrıntıları öğrenmek gerekiyordu ki görevimizi layıkıyla yapabilelim. Bu konuda Müftüoğlu ile işbirliği ettik, sürtüşmeksizin ve çatışmaksızın, seve seve beni bilgilendirdi, tuttuğu Yaka dosyasının bir kopyesini verdi. Bir azınlık davasında iki azınlık mensubunun yan yana gelip pürüzsüz bir şekilde işbirliği etmesini ahvali adiyeden bir şey sanmayın, istisnadır. Çünkü her zaman nifak sokmaya hazır güçlü odaklar var, sonra insanımızın karakteri artık sorunlu bir hale sokulmuştur… Davanın tarihçesini en iyi bilen eski nahiye müdürü Hakkı Emin’di, Müftüoğlu’nun yakın dostu, onun bilgilerinden de çok yararlandık. Hakkı Emin, iyi tahmin ettiniz, direnişe katılımı ve Müftüoğlu’nun dostu oluşu yüzünden o da Kara Liste ile cezaladırılanlar arasında yer aldı. Takımın hedef koyduğu kişilerden “bok çukuruna” sokulmayan kimse kalmıyordu.
 
2- Kara Liste uygulaması başladığında Müftüoğlu milletvekilidir. Uygulamayı kendisiyle en çok tartıştığım kişilerden biridir Şapçılı. Bu sorun hakkında Türk hükümeti nezdinde girişimlerde bulundu. Bu hareketini hiç küsümsemeyin. Azınlıkta bir sakat uygulama karşısında “Hey! Siz ne yapıyorsunuz!” diye Koca Kapı’ya sesini yükselten bir ikinci azınlık politikacısı ben bilmiyorum. Takımın üyesi öbür “politikacılar”, işaret ettikleri kişileri Kara Listeye sokarak ve ilgili terörü yaygınlaştırarak kendilerine nüfuz ve oy toplama peşindeydiler. Bunlar arasında ilk akla gelen isimler Sebahattin Emin, Sadık Ahmet, İsmail Molla Rodoplu. Mehmet Müftüoğlu, Koca Kapı ve kupaylarının, Hatipoğlu, Rodoplu, Sadık Ahmet ve Mustafa Bacaksız’ın, kendisini itibarsızlaştırmak için en çok uğraştıkları kişidir. Benden bile daha çok uğraştıkları. Zira 1985 seçimlerinde Azınlıktan Y.D.’ye verilen 19 bin oy, Müftüoğlu’nun oyları gibi hesap ediliyordu. Milletvekilliği süresi bitince bir süre sonra tabiî Müftüoğlu’na da Türkiye’ye giriş yasağı kondu.
 
3- Mehmet Müftüoğlu’yla birlikte 1989 ve -90’da ardarda yapılan seçimlerin 2ncisinde, 5 Kasım 1989, Gümülcine’de Y.D.’nin listesinde birlikte adaydık. Βu birliktelikte işbirliği ve dayanışma bakımından aramızda hiçbir sorun yaşamadık. Bir gözlem: Müftüoğlu, Koca Kapı’nın seçimlere müdahale derecesini farketmemişti, sonradan anladı. Zira o da benim gibi Koca Kapı’nın, isterse Derin Devlet şekliyle olsun, Azınlık karşısında bu kadar küçüleceğini ve amoralist davranacağını tahayyül edemiyordu. Daha sonraları Türkiye’ye son gidişinden döndüğünde ürpererek şu gözlemi yapıyordu: “A be doktor, bu kerhaneciler pogrom olaylarında Azınlıktan ölü çıkmasını beklerlermiş. İnsanlar öldürülmediği için hayıflanıyorlardı.” Kimleri kastettiğini açıklamadı.
 
 
Müftüoğlu nasıl aday oldu
 
1985 seçimleri için Müftüoğlu’nun Y.D. partisinden 2nci sırada aday ilan edilmesi herkesi şaşırttı, Takımı da, Koca Kapı’yı da. Ondan böyle bir şey beklemiyorlardı. Zira böyle bir niyeti olduğunu kimseye söylememiş, bu yönde herhangi bir yatırım yaptığı görülmemişti. Anlatayım. 
 
İbram Onsunoğlu / Tiken.net

google-news Ακολουθήστε το paratiritis-news.gr στο Google News και μάθετε πρώτοι όλες τις ειδήσεις.