Trakya’daki azınlık: Milliyetçiliklerin mengenesinde

Devlet ve egemen sınıfın, özellikle de son yıllardaki memorandumcu hükûmetlerin, alışılagelmiş taktiğidir, bizi gündemden uzaklaştırıp, sunî sorunlara odaklandırmak.
 
Ve –en azından– son 7 yıldır ne zaman ki hükûmetler bizlere “ölümcül” önlem paketleri ve ülkemizin kamu sermayesinin peşkeş çekilmesini hazırlamışlarsa, hemen “tekrardan ısıtılmış” bir “Vatan elden gidiyor”, “Trakya (veya Ege veya “Makedonya”) tehlikede” vs. servis tabağını uzatıyorlar. 
 
Ve Sol –maalesef– sürekli bu “kirli” oyuna katılıyor, hatta, son zamanlarda, Hrisi Avgi, LaOS ve diğer milliyetçi/nazist yapılarınkilerini anımsatan gerekçelerle…
 
H. Kapuçis’in İskra’daki “Trakya’da ne oluyor?” başlıklı yazısını okuyunca, “dehşete düştük”. Ve bu “dehşet”in sebebi yazarın Hrisi Avgi’cileri kıskandıracak ayardaki söylemleri değil, bu yazının Aristero Revma’nın, yani LAE’nin en büyük bileşenin sayfasında çıkmasıydı. 

Çamur 

Kapuçis, yazısında, yıllardır “Stohos” ve “Eleftheri Ora”da görmeye alışık olduğumuz çamurları tekrar ediyor: Türkiye’de okumayı tercih eden öğrencilere verilen 500 euro’lar, 18’ini doldurmamış kız çocuklarına başlarını örtmeleri için verilen 1000’likler, Ziraat Bank’ın Hristiyanlardan toprak almak için verdiği faizsiz krediler ve daha nice “paranoyakça” şeyler.
 
Kısacası, azınlık fertlerini “para” karşılığında “satılmak”la suçlamanın ötesinde, onların yıllardır barış içinde birarada yaşadıkları insanlarının toprağını satın alarak Trakya’yı ülkemizden koparmaya çalışan ajanlar olduğu kirini yapıştırıyor.
 
Bu iğrenç bir çamurdur ve Kapuçis, iddialarını kanıtlayamadığı taktirde, tüm azınlık fertlerinden özür dilemek zorundadır. 

“İrredantizm” ve Pomaklar üzerine 

Kapuçis’in bir diğer eleştirisi azınlık partisi DEBP’le ilgili.
 
“Şeytan’ın avukatlığını” yapmak istememekle birlikte, Kapuçis, bu partinin temsilcilerinin nerede “irredantizm” üzerine konuştuğunu söyleyebilir mi?
 
Bu partinin liderliği, azınlık sorunlarının çözümü için önerilerde bulunma konusunda koşulların çok gerisindedir. Bu yüzden de azınlık fertlerini örgütlemek –ve varlıklarını sürdürebilmek– için sadece toplu kimlik tanımı kozunu oynamaktadırlar. Ve sırf bu yüzden “Türk’üz ve demokratik haklarımızı istiyoruz”un dışında hiçbir şey –ama hiçbir şey– söylememektedirler.
 
Ve tek başardıkları da, Yunanlı milliyetçileri azınlık aleyhine kışkırtmaktır.
 
Çünkü “Türkofobi” ve “Türk düşmanlığı”, toplumun geniş kesiminin “ruhunu okşayan” bir kâğıt. Özellikle de üzerine Erdoğan ajanı “kötü” Türkler tarafından baskı gören, tartaklanan Pomaklar sosu eklersen.
 
Ve bu noktada Kapuçis’e soruyoruz: İddia ettiği gibi, kendini Türk olarak tanımlayan biri tarafından herhangi bir Pomak’ın dövülmesiyle ilgili tek bir vaka gösterebilir mi bizlere? Yoksa bu çamur için de mi özür dileyecek?
 
Ayrıca Kapuçis, Pomak çocuklarının okullarda zorunlu olarak Türkçe öğrendiğini, ama aslında Türk kültürü ve geleneğiyle hiçbir alâkalarının olmadığını iddia ediyor. Diyelim ki haklı. Ama yine de sormadan edemeyeceğiz: O halde niçin Pomaklar çocuklarını Türkçe’nin zorunlu olmadığı devlet okullarına değil de, zorunlu olduğu azınlık okullarına gönderiyorlar? Acaba kendileri, Türk kültürüyle alâkalarının olmadığını söylediğinde, bunu hakaret olarak algıladıklarından olabilir mi?
 
Çünkü dağlık bölgede yaşayan azınlık insanına Pomak kimliği dayatma politikası (gerek çok zengin işadamları vasıtasıyla devlet yardımları, gerek kurdurulan dernekler, gerek Pomakça alfabe kitapları ile), bumerang olarak dönmüştür. Bu yüzden –Kapuçis’e göre– Türkler tarafından baskı gören Pomaklar’ın yaşadığı bölgelerde, DEBP “stalinvarî” oranda oylar almaktadır. 

Hoşumuza gitse de, gitmese de Türk azınlık var 

Bu büyük girişten sonra, yazar, Yunan devletinin resmî tezi olan Trakya’da dinî/Müslüman azınlık var, millî/Türk azınlık yok tezini savunmaya geçiyor.
 
Ancak hemen biraz öncesinde, bizlere 120 bin azınlık mensubundan 20 bininin Roman, 40 bininin Pomak ve 60 bininin “Türk kökenli” olduğunu bildiriyor.
 
Kapuçis bu rakamları “Stohos”tan mı aldı, Dışişleri Bakanı Nikos Kocias’tan mı, bilmiyoruz; ama böylelikle –istemeden de olsa– bizlere Türk azınlığın var olduğunu kanıtlıyor. (Elbette kendini Türk olarak tanımlamak isteyen insanlar var olduğu sürece, onlara bunun aksini dayatmaya ne bizim, ne Kapuçis’in, ne de bir başkasının hakkı var).
 
Bu yüzden de FUEN’in ülkemizi Türk azınlığın kendi kimliğini tanımlama hakkına saygı duyma çağrısından rahatsız oluyor.
 
Ve tüm bunların “kötü” yabancıların iğrenç bir propagandası olduğunu söyleyip, ekliyor: “Trakya’daki Müslüman azınlık mensupları eşit hak ve yasalar önünde eşitlik hakkının dışında, ülkemizin Anayasası’nda da güvence altında olan tüm bireysel haklarının tadını çıkarıyorlar. Trakya’daki Müslümanlar, gerek cunta (Evren) gerek İslamcılık (Erdoğan) gibi baskıcı rejimler altında inleyen Türk vatandaşları için düşünülemeyecek olan özgürlükler ve avantajlardan faydalanıyorlar”. 

Milliyetçiliklerin mengenesinde 

Fakat yazarın anlamak istemediği mesele de tam bu: Azınlık eşit vatandaşlık ve yasalar önünde eşitlikten faydalanamamakla kalmıyor, aksine, eğitim gibi, insan ve azınlık hakları gibi, dinî özgürlükler gibi en küçük haklardan bile mahrum bırakılıyor. (“Faşistvarî” bir üslûpla “Çeneni kapa, ‘anavatan’ında bunları da bulamayacaktın” imâsını ise yorumlamayacağız.)
 
Ve tüm bunların azınlığı “kendi” milliyetçiliğine yöneltemesi doğal. Çünkü biraz Marx okumuş olan hepimiz biliyoruz ki, kediyi köşeye sıkıştırdığında, onun tepki olarak seni tırmalaması olağandır.
 
Ve azınlık içerisinde bir grup “parazit” tarafından temsil edilen, fakat azınlığın geniş kesiminde yankı bulan “Türk milliyetçiliği” tam da bu zeminin üzerinde yükselmiştir.
 
Daha açıkça söylersek: Hakların ihlâli (toplu kimlik tanımı, kaliteli eğitim hakkı, Vakıfların yönetimi vs), devletin camilere müdahaleleri (meşhur “240 imam yasası”, müftü tayini vd), devletin göz yummasıyla gerçekleşen günlük terör (Hrisi Avgi’nin Yunan bayraklarıyla azınlık köylerine “çıkartma”lar yapması, aşırı sağ/faşist gazete ve internet sitelerinin manşetleri, haberleri, azınlık mensuplarının fizikî saldırıya uğraması), dağlık bölgelerde yaşayan azınlık mensuplarına Pomak kimliği dayatma girişimleri… azınlığı (yazarın “bozkurt” işareti yaptığı için eleştirdiği) Hüseyin Mehmet Usta’ların ve benzerlerinin kucağına itmektedir.
 
Böylece sıradan azınlık mensupları, iki milliyetçilik mengenesinde kalıp, bedel ödemektedirler. Bir yandan bahsettiğimiz hak ihlallerini değerlendirip Türk milliyetçiliği kozunu oynayanlarla… diğer yandan sağ ve “sol” Yunan milliyetçileriyle mücadele etmek zorunda kalmış durumdadırlar. 

Çözüm “yurtseverlik” atgözlüklerini çıkarmak 

İşte tam da bu yüzden, Sol, ezilen ve aynı zamanda sömürülen azınlığın tarafında yer almak zorundadır; devletin ve egemen sınıfın değil.
 
Azınlık sorunu üzerine konuşurken, sınıfsal gözlüklerimizi takmalıyız; “yurtseverlik” atgözlüklerimizi değil.
Asırlık, azınlığı “gettolaştırma” ve kovma politikası, azınlık milliyetçiliğinin gelişmesine ve azınlığın uğrunda savaştığı ve canlar verdiği vatanına güveninin azalmasından başka hiçbir işe yaramamıştır.
 
Sol, diğer yolu, haklara saygının, azınlık ve çoğunluğun (tüm diğer hassas gruplarla birlikte) ülkenin memorandumlar-euro-AB boyunduruğundan kurtulması için ortak mücadelesinin, demokrasinin yolunu seçmek zorundadır.
 
Ve büyükülkücülükten ve “Trakyamız”ı almaya gelen hayalatler paranoyasından kurtulmanın zamanı gelmiştir.
 

* Bu yazı, başta Barikat Online olmak üzere çeşitli sol internet siteleri ve bloglarında Yunanca olarak yayınlanmıştır.

google-news Ακολουθήστε το paratiritis-news.gr στο Google News και μάθετε πρώτοι όλες τις ειδήσεις.