Kadınlarımız…

Bugün Dünya (Emekçi) Kadınlar Günü…
 
Güneş bir görünüp, bir kayboluyor Gümülcine’de…
 
Müzik listesi Tchaikovsky Klasikleri’nden nasılsa Songs of International Revolution’a (Enternasyonal Devrim Şarkıları) dönüyor; huzur yerini umuda, coşkuya bırakıyor.
 
Sonra günün anlam ve önemi geliyor aklıma; dünyada çoğu kadının bugünün anlam ve önemini bilmediğini, birçok ülkede ise kendilerine bunu öğrenme hakkı bile verilmediğini hatırlıyorum…
 
O sırada, “bizim” kadınlarımız geliyor aklıma – ve Nâzım ustanın dizeleri:
 
“Ve kadınlar 
bizim kadınlarımız: 
korkunç ve mübarek elleri 
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle 
anamız, avradımız, yarimiz 
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen 
ve soframızdaki yeri 
öküzümüzden sonra gelen 
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız 
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki 
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda 
ışıltısında yere saplı bıçakların 
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan 
kadınlar, 
bizim kadınlarımız”
 
Bu kez keder ve öfkenin altında kıpırdayan bir “acaba?” belleğime ünlem gibi çakılıyor.
 
Her gün “güneşe ve penise tapan” erkek-egemen toplumun gölgesinde ezilen; tarlada, mutfakta, yatakta, sokakta, camide “ikinci sınıf” olduğu zorla beynine sokulmak istendiği kadınlarımız…
 
Ömründe bir gül dahi amamış, “Tanrı’nın” ve toplumun koyduğu katı ve acımasız kuralların dışına çıkması yasaklanmış, aile içi şiddet gören, tecavüze uğrayan, sesini yükselterek kahkaha bile atamayan nice anamız, kız kardeşimiz, eşimiz, sevgilimiz.
 
Ve son yıllarda bu durumun değişmek yerine daha da kötüşleşmeye başlaması, “Tanrı” ve mahalle baskısının daha da şiddetlenmesi!..
 
Tüm bunları düşünürken, Refika Nazım geliyor aklıma; Batı Trakya Türk Kadını’nın o aydınlık yüzü, direniş sembolü, insan ve kadın hakları aktivisti, şairi, öğretmeni, yazarı, gazetecisi, aydını…
 
Sonra da, bugün toplumda kadın haklarını savunduğunu iddia edenlere bakıyorum: “İşgal” altındaki derneklerde/topluluklarda çay partileri düzenleyen, 1 günlüğüne kadınların da hakları olduğunu ve bu hakkın da kendi aralarında toplanıp düğün orkestraları eşliğinde eğlenmek olduğunu dayatmaya çalışan “kadın hakları aktivistlerimiz”i…
 
Karamsarlık kapsıyor içimi… Sigaraya sığınıyorum… Refika Nazım’ı düşünüyorum… Bu toplumun kadınlarının “karı”dan “kadın”a dönüşmesi için verdiği çetin mücadeleleri, yazdığı yazıları…
 
O an sanki Refika Nazım, binlerce kadının coşkuyla haykırdığı bir meydanda, kürsüye çıkmış, sesleniyor:
 
– Arkadaşlar, erkek yoldaşlarımızın bizim özgürlüğümüz için verdikleri ve verecekleri mücadeleler bizi özgürleştirmeye yetmez! Kendi özgürlüğümüzü kendi ellerimizle kazanmak için direneceğiz. Camide imamın, evde kocanın, sokakta sapığın, işyerinde patronun baskısını, zulmünü, tacizini tarihin çöplüğüne dökmek için birlikte mücadele edeceğiz, dayanışma ile de kazanacağız!
 
Daha derin bir nefes alıyorum.
 
Bugün Refika Nazım yok. Ama aramızdan yeni Refika Nazımlar, yeni gerçek kadın ve insan hakları aktivistleri çıkacak elbet…
 
Ve “korku imparatorluğu” da, bu adaletsizlik, bu haksızlık, bu kokuşmuşluk da işte tam da o zaman yıkılacak!
 
Epeydir sürekli söylediğim şeyi yine tekrarlıyorum kendi kendime:
 
Zincirlerin kırılması için ilk balyozu vuracak Clara’lar, Rosa’lar, Mirka’lar, Refika’lar olmadığı müddetçe, o zincirler kırılamaz! Ve bizim memlekette de, hareketimizin çoğunluğunu kadınlar oluşturmadığı müddetçe, kazanamayacağız!..
 
Tüm kadınlarımızın Dünya (Emekçi) Kadınlar Günü kutlu olsun!
 
 

Mustafa Çolakali / Tiken

google-news Ακολουθήστε το paratiritis-news.gr στο Google News και μάθετε πρώτοι όλες τις ειδήσεις.