İLK KARA LİSTE΄NİN (1987-1996) DERİN NEDENLERİ -I

TARİHTEN BİR YAPRAK
 
“Hasan Hatipoğlu sendromu”
Türkiye’nin 18/6/1989 seçimlerine müdahalesi, özetle
“Millî sırlar ve hıyanetler”
 
“Hasan Hatipoğlu sendromu”
 
Yazı dizimizin ilk 2 bölümü 8 ay önce BARİKAT’ta yayımlanmıştı. Başlığın esas konusunu işlemek bu 3üncü ve son bölüme kalmıştı. Ama şimdi o da çok parçalı olαcak, ayrı ve daha uzun bir dizi gibi, üstelik BARİKAT yerine önce TİKEN’de yayımlanacak. Ve aradan 8 ay geçti. Son bölümü yazıp yayımlamak ancak şimdi kısmet oldu. Bu gecikişin ve yazıyı uzatmanın nedeni?… Hasan Hatipoğlu’yla ilgili bir anımı anlatarak yanıt vereyim.
 
Bu arada anlatımı geniş tuttum. Öyle ki anılarımın bir bölümünü yazarmış gibi oldu. Zira bunları bir kez daha yazmak fırsatı elime geçmez artık, bu münasebetle şimdi ne yazıp anlatabilirsem. Gerçi birçoğunu eskilerden çeşitli münasebetlerle “Trakya’nın Sesi”nde yazmıştım. Ama onlara benim bile iletişimim yok bugün, unutulup gitti. Birkaç araştırıcının “resmî” tezlerle çatışmayan zararsız bazı bölümleri alıntıladıklarını gördüm, başka kaynak yok ki, vallahi hani Azınlıkta değişmeyen mevcut şartlarda o bile büyük cesaret. Mezara götürmeye karar verdiğim başka anılarımı da, vazgeçtim, bazılarını buraya alıyorum.
 
Azınlığın yakın geçmişiyle ilgili yeterli kaynak yok. Var olanlar genellikle propagandadan ibaret, uyduruk ve yalan değilse şişirme. Son 30 yıldır Derin Devletin ve genel olarak Koca Kapı’nın müdahaleleriyle Azınlıkta olup bitenlerle ilgili korkunç bir bilgi kirliliği oluşmuş bulunuyor. Karşılaşınca dayanamıyorum. “Sana ne, sen mi düzelteceksin Azınlığın işini, kendini ne üzüyorsun” diyemeyenlerdenim. “Resmî” tezlerle çatışmak ve yenilmek pahasına yazıyorum. Uydurukları ve gizlenenleri gösterip gerçekleri anlatmak istiyorum. Gerekmeyebilirdi, ama gerekti.
 
Anlatımı geniş tutunca yazı uzadı. Tefrika halinde aktarmaya karar verdim, TİKEN’de her hafta Çarşamba günleri birer yazı, üç dört sayfalık. 10 hafta sürer.
 
Hasan Hatipoğlu sendromuna gelince. Hatipoğlu’na birkaç kez takılmıştık, “Hasan abi hatıralarını yazsana” diye. İlk takılanlar Şafak’tan Rahmi Ali ile Mücahit Mümin. Onlardan dinlemiştim. Sonra ben de takıldım birkaç kez. “Yazmaya oturuyorum” diyordu, “ama bir yerde kalem takılıp duruyor, gitmiyor. O noktayı yazmasam, anlatmasam olmaz. Yazsam, o da olmaz.” Hatipoğlu’nun takıldığı noktalar bir tane değil, birçok, pek çok. Ve sonunda yazmadı, Azınlıkta neredeyse kimsenin yazmadığı gibi. O da hatıralarını yazmadan göçtü.
 
“Bir yerde kalem duruyor, gitmiyor” derken, “anlatış sırasında bir ‘millî sırrı’ (!) ifşa etmek veya bana ait bir sorumluluğu, bir günahımı itiraf etmek noktasına geliyorum, orada duruyorum, ifşa etme cesaretini bulamıyorum” demek istiyordu… Ben de Hatipoğlu sendromuna yakalandım. Ama Hatipoğlu Takımın adamıydı, hem de en karanlık olanı. Ve günahı en çok olanı. Ben ise o karanlık yapılanmayla hep çatıştım, önceleri ve uzun süre varlığından haberim bile olmadan, içgüdüsel bir duyumla, sonra bilinçli olarak.
 
Bu yazı dizisindeki pazl, küçük küçük parçacıkların yıllar boyu birer birer toplanıp aralarındaki uygunluk defalarca denendikten sonra bir araya getirilmesiyle oluşturuldu. Kanıtsız bir iddia değil, masa başında uydurulmuş bir senaryo değil, bir komplo teorisi hiç değil.
 
 
Türkiye’nin 18/6/1989 seçimlerine müdahalesi, özetle
 
Türkiye, Yunanistan’daki 18 Haziran 1989 milletvekili seçimlerinde BTT Azınlığı üzerinde benzeri görülmedik büyük bir operasyona girişti. Azınlıktaki, bir başka deyişle Yunanistan'daki, seçimlere müdahale ettiğini gizleme ihtiyacı hissetmeden, tersine bunu açıkça ve hissettire hissettire yaparak. Gümülcine (Rodop ili) ve İskeçe’de Azınlığa Yunan siyasî partileri dışında bağımsız listeler kurduttu, onları finanse etti. Bu listelerde aday olacak azınlık bireylerini belirledi. Onlara iki ilde propagandalarını yapabilmeleri seçim gazeteleri çıkarttı. Azınlık içinde, Türkiye ve Avrupa’daki azınlık diasporasında bağımsız listeler lehinde yoğun bir kampanya yürüttü. Örneğin, Türkiye medyası, gazete, radyo ve televizyonları, Türk televizyonları o sırada artık Batı Trakya’dan da yoğun bir ilgiyle izlenmeye başlamıştı, haftalar boyu Azınlıktaki seçimler sanki Türkiye genel seçimleriymiş gibi o kadar geniş yer verdi ve bağımsız adayların reklamını yaptı. Aslında empoze edilen aday bir tanesiydi, Sadık Ahmet, diğerleri “saksı” olarak kullanıldı. Partili azınlık adayları görmemezlikten gelinmediği zaman hain ilan edilmek için anıldı. İlk önlemler arasında partili adayların hıyanetini tescillemek üzere onlara ve onların muhtemel taraftarlarına Türkiye’ye giriş yasağı konmuştu. Azınlık seçmeninin bağımsız listelere oy vermesi için her yola başvuruldu, bunlar arasında, Azınlığın “Ana Vatan” olarak Türkiye’ye karşı beslediği sevgi-saygı duygularını sömürmenin ötesinde, Azınlığın Türkiye’ye olan bağımlılığını şantaj olarak kullanmaktan tutun da, Türkiye’ye giriş yasağı ve hain ilan edilme tehditine kadar ve daha beteri. Bu kirli işler, Batı Trakya, Türkiye ve Almanya’da Derin Devletin işbirlikçileri Batıtrakyalılar eliyle yürütüldü genellikle.
 
18 Haziran 1989 seçimlerindeki müdahale ve o müdahale çerçevesinde olup bitenler, yaptırımlar ve ödüllendirilmeler, iletilen mesajlar, dayatılan değerler ve ilkeler, ve terör algısı, kısacası oluşturulan statü, aradan 30 yıl geçtikten sonra bugün de geçerliliğini koruyor. Aynı şiddette bir müdahale bir kez daha belki tekrar etmedi, ama gereği de yoktu. Çünkü bir defa “su yolu” açılmıştı, ve sular artık o yoldan akıyordu, Mustafa Bacaksız’ın bana dediği gibi. Bugün bile Azınlığın seçim davranışını büyük ölçüde 18 Haziran seçimlerine müdahaleyle dayatılmış ve o zamandan beri muhafaza edilen o statü belirler. Azınlık ile Türkiye ilişkilerini de.
 
Aşağıda size bu yukarıdaki iddiaları özetleyen bir olay, yorumsuz: Ayhan Karayusuf, iktidardaki “Siriza” Radikal Sol partiden Rodop ilinden 4. kez seçilen bugünkü azınlık milletvekili. 6/5/2012 seçimlerinde ilk kez milletvekili seçildiğinde, kimse beklemiyordu, büyük bir sürpriz kabul edildi. TC Gümülcine Başkonsolosu, şöyle tepki veriyordu, GTG Birliği’nin bahçesinde ve halkın arasında: “Bu Ayhan Karayusuf ta kimmiş? Tanımıyoruz bile. Kimse seçilir diye ihtimal vermiyordu. Seçilebileceğini söylemiş olsalardı, bir 500 oy da ona yönlendirirdik. O zaman kendisine seni de biz seçtirdik diyebilirdik. Yazık.” Aynı seçimlerde diğer iki milletvekilini, Rodop-Gümülcine'den PASOK'tan Ahmet Hacıosman ile İskeçe'den Radikal Sol'dan Hüseyin Zeybek'i biz seçtirdik demek istiyordu. Öyle demesi ille de öyle olduğunu göstermez, ama Başkonsolos öyle diyordu.
 
“Millî sırlar ve hıyanetler”
 
Bazı “millî sırları” ifşa ediyoruz galiba, ve korkarım ifşa etmeye de devam edeceğiz. İfşa etmezsek ve kalemimizin “millî sırlarda” takılıp kalmasına müsaade edersek, yazımızın başlığını oluşturan “derin nedenleri” gösteremeyiz. Bunları yapmazsak, asıl hedefimiz olan Türkiye’nin azınlık politikasının sakatlıklarını ortaya çıkarıp niye değişmesi gerektiğini nedenleyemeyiz. Ve Türkiye’nin azınlık politikası Azınlığa saygı ve demokratik kurallara uyum tabanında değişip yenilenmedikçe Azınlığın iki yakası bir araya gelmeyecektir. Bugün itibariyle Türkiye oraya gidiyor diye biz de Orta Doğu dinci dikta rejimi koşullarına sürüklenmeyi toplum olarak kabul etmiyoruz. Direnmezsek bizi de oraya götürecekler. 
 
Biliyorum, şimdi öbür tarafın hükmüne göre, “Böylelikle, ‘millî sırları’ ifşa ederek Ana Vatanı korumadığımız için hıyanetimizi doğrulamış oluyoruz”. Bir casustan farkımız yok. Türkiye’de olsak casusuluk suçlamasıyla içeriyi boylarız herhalde… Faşizmin başvurduğu bayağı oyunlardır.
 
Bu konuda eskiden beri bir benzetme yaparım. Tecavüze uğruyoruz, ırzımıza geçiyorlar, ırzımıza geçilirken bağırıyoruz diye biz suçlanıyoruz. Baştan Ana Vatan adına hain ilan edilmişsin, bunun daha ötesi yok. Ama ondan sonra seni kendi koydukları “vatanseverlik ve Türkçülük” kurallarına uymaya ve ırzına geçilirken susmaya davet ediyorlar. Hain ilan ettikleri senden vatanseverlik bekliyorlar, yoksa seni daha çok hain ilan ederiz diye tehdit ederek (!). Sana yapılan haksızlığı gizlemek ve korumak, Ana Vatanı korumak olarak yutturuluyor. Bunlar, kişisel düzeyde. Azınlık toplumu düzeyinde bir hıyanet varsa, o da 1989 olaylarında “Koca Kapı’nın Azınlığa hıyanetidir”. Büyük bir laf, hiç duyulmamış. Aşağıda bu yazı dizisinde bu iddiayı kanıtlayacağım. Şimdi bu çerçevede, öncelikle söyleyeyim, bütün bu tehditler, şantajlar, suçlamalar ve cezalandırmalar, Derin Devletin BTT Azınlığına hıyanetinin üstünü örtme çabasından başka bir şey değildir.
 
Gelecek II. Yazıda
 
1989 ÖNCESİ MÜDAHALELER,
1967 Cunta öncesi
Kasım 1974 seçimleri
Azınlık adayları için “διακομματική επιτροπή”
 

İbram Onsunoğlu / Tiken

google-news Ακολουθήστε το paratiritis-news.gr στο Google News και μάθετε πρώτοι όλες τις ειδήσεις.