Azınlık olarak kendimizi “diğer Yunanistan”a anlat(ama)ma problemimiz

SyRizA, ülke halkına ve en başta da sola ettiği ihanetten sonra, Avrupa’da yükselen aşırı sağın ülkemizde de yükselmesinin önünü açtı.
 
2015 Ocak seçimlerinde “umut” olarak gelen, “ilk defa sol” olarak gelen bu parti, uyguladığı aşırı sağ ve sermaye yanlısı ve halk karşıtı politikalarla, ülke halkının gözünde tüm solun değerini yitirmesine vesile oldu.
 
Bu durum, azınlığımız içerisinde de geçerli. Azınlık içerisinde SyRizA’nın adını duymak isteyen olmadığı gibi, insanlarımız, genel anlamda sola da soğuk yaklaşıyorlar.
 
Yıllarca solun içinde mücadele etmiş ve etmekte olan bir ağabey, geçenlerde, “Yahu insanlar SyRizA’cıları görünce kaçıyorlar. Böyle bir duruma en son, soğuk savaş yıllarında, KKE üyeleri olarak köylere gittiğimizde tanık oluyorduk” diyordu. Çok doğru.
 
Ve bu, ülkenin diğer bölgelerinde aşırı sağa yönelme (veya yeniden sağa dönme) eğilimi; azınlıkta ise “kendi” milliyetçiliğimize yönelmemize vesile oldu.
 
Özellikle “1. SyRizA-AnEl Hükûmeti” döneminde azınlığın AnEl’e “emanet edilmesi” ve Şahin’deki “Epitafio”dan Terens Kuik’in “şov”larına bir dizi olay… Akabinde “2. SyRizA-AnEl Hükümeti” döneminde DEBP bürolarına saldırılardan BTAYTD şubelerine “operasyonlar”a uzanan olaylar dizisi, sıradan azınlık insanında “Tüm bunlar Türk/azınlık olduğumuz için yapılıyor, sağcısı da solcusu da bize aynı gözle bakıyor, iktidara kim gelse devlet politikası değişmiyor” tezinin iyice yerleşmesine neden oldu.
 
Ve bu çok “tehlikeli” bir durum.
İki açıdan “tehlikeli”:
1) Yunan milliyetçiliğin ve ırkçılığın yükseldiği bir dönemde, milliyetçilerin gözüne “kül” atmak için azınlığa baskı uygulamaya zemin arayan devletin eline koz vermeye sürükleyebilir.
2) Azınlık olarak, haklı olarak talep ettiğimiz hakları alabilmemiz için verdiğimiz mücadelede yapılacak bazı “aşırılıklar” ve aşırı söylemler, mücadelemizi geriletmekle kalmayıp, iyice çıkmaza sokabilir. 

Bu ülkede başkaları da yaşıyor

Daha önce de bu köşede değindiğim “Azınlıkta Yeni Siyaset” başlıklı çalışmam kapsamında ülkenin çeşitli bölgelerinden akademisyen ve bilim adamlarıyla görüşüyor; Paratiritis’te her Perşembe yayınlanan yazılarımla, ülkenin birçok bölgesinden çeşitli insan türleriyle “diyalog” kurmaya çalışıyorum.
Bu bağlamda gözlemlediğim şeylerden bazıları şunlar:
1) Azınlık insanı olarak bizim haklı taleplerimiz, bu ülkenin [özellikle solcu] aydınlarının büyük kısmı ve tüm demokrat insanlarca olağan karşılansa da; ülke yalnızca bunlardan oluşmuyor. Hatta ne yazık ki, bu demokrat insanların sayısı, geri kalan kısmın yanında oldukça az.
2) Biz her ne kadar kendi içimizde bağırıp-çağırsak, “kahramanlık türküleri” söylesek de, “diğer Yunanistan” bizi duymuyor, sorunlarımızı bilmiyor. Trakya dışında yaşayan insanların ezici çoğunluğu, “Batı Trakya Azınlığı”ndan bahsedildiğinde, Türkiye’nin güdümünde olan, herhangi bir “karmaşa” durumunda ülke aleyhine ayaklanabilecek, geri bırakılmış bir “kalabalık” olarak algılıyor bizi. Ve “Batı Trakya Azınlığı” dendiği zaman maalesef hepsinin aklında bizlerin “önde giden” olarak adlandırdığımız tayfanın ırkçı, aşırı milliyetçi söylevleri; “Türk Ocakları” bayrakları önündeki fotoğrafları beliriyor.
3) İstanbul’daki Rum azınlığa yapılanları (pogrom, varlık vergisi vs) göz önüne alıp bizim âdeta “kral gibi” yaşadığımızı düşünüyorlar – ki bu ırkçı görüş olup, üzerinde durmuyorum. 

Çuvaldızı kendimize batırmak

Bazıları her ne kadar muhatabımızın Atina olduğu gerçeğini görmezden gelmeye/gizlemeye çalışsa da, bu, gerçeği değiştirmiyor. Ve ben bir adım daha ileri giderek diyorum ki: Muhatabımız sadece Atina değil, aynı zamanda tüm “diğer Yunanistan”.
 
Atina’yı ve “diğer Yunanistan”ı sorunlarımızın boyutu, taleplerimizin gerçekliği ve samimiyetimiz konusunda ikna etmeliyiz.
 
Ve bu, bazıları her ne kadar öyle istese de, “kendi” milliyetçiliğimize sığınıp onu yükselterek gelişmeyecek. Samimi taleplerle, ırkçılık ve milliyetçilikten uzakta, diyalog halinde gelişecek.
 
Bu yüzden de “Azınlıkta Yeni Siyaset”, ırkçılık-milliyetçilik-mamalika üçgeni üzerine değil; ekmek-eğitim-özgürlük üçgeni üzerine oturacak.
Veya daha en az 100 yıl, “Biz bişey istemiyze beya, Lozan’dan kaynaklanan haklaamızı istiyz, ikinci sınıf vatandaş olmak istemiyz, ne mutlu Türk’üm diyene” siyaseti sürecek; birileri ceplerini doldururken azınlık insanı “sürünmeye” devam edecek!

google-news Ακολουθήστε το paratiritis-news.gr στο Google News και μάθετε πρώτοι όλες τις ειδήσεις.